Anlatıcı Bakış Açısı Nedir?
Hepimizin okuduğu kitaplarda, izlediği filmlerde veya dinlediği hikayelerde farklı bakış açıları vardır. Bazen olayları birinci tekil şahısla, bazen ise üçüncü tekil şahısla deneyimleriz. Peki, anlatıcı bakış açısı nedir? Aslında, anlatıcı bakış açısı bir hikayenin nasıl ve kim tarafından anlatıldığını, hangi gözlemlerle aktarılacağını belirleyen bir seçimdir. Bu seçim, hikayenin tone’undan, duygusal etkisine kadar her şeyi değiştirebilir. Bunu anlamak, hem yazarlık hem de okuma alışkanlıklarımız açısından oldukça önemli.
Geçmişte Anlatıcı Bakış Açısı
Birçok klasik eserde anlatıcı bakış açısı, genellikle üçüncü tekil şahısla yapılır. Örneğin, “Gözlerindeki ışıltı her şeyi anlatıyordu” gibi bir cümle, size sadece bir dış gözlemi değil, o karakterin iç dünyasına dair de ipuçları verir. Ancak 20. yüzyılın başlarından itibaren yazarlar daha farklı anlatıcı bakış açılarını denemeye başladılar. James Joyce’un “Ulysses” gibi eserlerinde, karakterlerin zihninde bir yolculuğa çıkarız, bazen zamanın ve mekanın sınırlarını zorlayan, daha modern anlatıcı teknikleri kullanılır. Bunu okurken şaşırmıştım. Gerçekten de, bir karakterin ne düşündüğünü, ne hissettiğini öğrenmek, onun gözünden dünyayı görmek insanı daha derinlemesine etkileyebiliyor.
Bugünün Anlatıcı Bakış Açısı
Günümüzde, anlatıcı bakış açısının seçenekleri bir hayli arttı. Hangi bakış açısının kullanılacağı, hikayenin anlatılmak istenen duygusuna, karakterlerin derinliğine ve hikayenin türüne göre değişiyor. Anlatıcı bakış açısının en yaygın üç tipi: birinci tekil şahıs, ikinci tekil şahıs ve üçüncü tekil şahıs. Hadi bunları biraz inceleyelim.
Birinci Tekil Şahıs
Bu bakış açısında, hikaye bir karakterin gözünden anlatılır. Karakter, doğrudan kendisiyle ilgili duygu ve düşüncelerini paylaşır. “Ben” zamiriyle anlatılan bir hikaye, o karakterin dünyasına tamamen odaklanır. Örneğin, Kafka’nın “Dönüşüm” adlı eserinde, Gregor Samsa’nın dönüşümünü nasıl hissettiğini sadece onun bakış açısından öğreniriz. Bu, okuyucuyu doğrudan karakterin içine çekip, onunla birlikte olayları yaşatır. Birinci tekil şahısla yazarken bazen, “Ben de bunu yaşadım, ya da ben de bu şekilde düşünürdüm” gibi hislerim oluyor. Okuyucu ve karakter arasında böyle bir bağ kurmak, anlatıcının daha kişisel olmasını sağlıyor.
İkinci Tekil Şahıs
Biraz nadir kullanılan, ama oldukça ilginç bir bakış açısıdır. Burada, okuyucuya doğrudan hitap edilir. “Sen” zamiriyle yazılır. Mesela, “Sen sabah erken kalkıp pencerenin kenarına oturdun ve dışarıyı izledin” gibi bir anlatımda, okuyucu bir şekilde kendi yerine koyulur. Kendisini o hikayenin içinde, o anın tam ortasında hisseder. Bu bakış açısını denediğimde, okuyucunun hikayeye dahil olma hissi arttığını fark ettim. Ancak, fazla kullanıldığında, hikayenin doğal akışını bozabilir gibi de hissediyorum.
Üçüncü Tekil Şahıs
Bu, en yaygın anlatıcı bakış açısıdır. Hikaye bir dış gözlemci tarafından anlatılır. Anlatıcı, olayları dışarıdan gözlemler ve genellikle tüm karakterlerin düşüncelerine ve eylemlerine erişebilir. Yani, hem karakterlerin hem de olayların dışındaki her şeye hakimdir. Bu bakış açısının avantajı, hikayenin daha geniş bir perspektiften anlatılabilmesidir. Ancak bu bakış açısı bazen karakterlerin duygusal derinliğini yeterince veremeyebilir. O yüzden yazarın, okuyucunun iç dünyasına da dokunabilmesi için daha dikkatli seçimler yapması gerekiyor.
Bir Anlatıcı Seçimi Nasıl Hikayeyi Değiştirir?
Bir anlatıcı bakış açısı, aynı olayları bile bambaşka şekillerde gösterebilir. Mesela, birisi bir suç işlediğini düşündüğünde, bu kişi birinci tekil şahısla anlatılacaksa, kendi içsel çelişkilerini, suçluluk duygusunu okura doğrudan aktarır. Ancak aynı olay, üçüncü tekil şahıs bakış açısıyla anlatıldığında, dışarıdan bir gözlemci olarak, suçlunun yüzeydeki hareketlerine odaklanılır, daha az duygusal derinlik olur. Kendi yazdığım blog yazılarında bile, anlatıcı bakış açısını değiştirdiğimde, bir olayın havası hemen değişiyor. Bazen daha içsel bir bakış açısı seçip, daha samimi ve yakın bir dil kullanırken, bazen de daha geniş bir perspektiften, objektif bir şekilde bakmak, konuyu daha fazla insanın anlayabileceği şekilde sunmamı sağlıyor.
Gelecekte Anlatıcı Bakış Açısının Evrimi
Teknoloji geliştikçe, hikayeler anlatılma biçimlerinde de değişiklikler olacak gibi görünüyor. Mesela sanal gerçeklik ve interaktif hikayelerle, bir okuyucu hikayenin bir parçası haline gelebilir. Yani, karakterlerin gözünden değil, kendi gözünden dünyayı görebilir. Böyle bir durumda, anlatıcı bakış açısının daha da çeşitlenmesi ve kişiselleşmesi bekleniyor. Gelecekte, anlatıcıların sadece yazılı değil, görsel ve sesli formatlarla da hikayeyi sunması, bize daha derin ve zengin bir deneyim yaşatabilir.
Sonuç Olarak
Anlatıcı bakış açısı, bir hikayenin temeline oturan çok önemli bir öğe. Kimi zaman bu bakış açısı, okuyucunun hikayeye olan bağını derinleştirirken, kimi zaman da onun içinde kaybolmasını engelliyor. Her bir anlatıcı bakış açısı, yazarın vermek istediği mesajı farklı bir şekilde aktarmasına olanak tanıyor. Eğer siz de bir hikaye yazarıysanız, anlatıcı bakış açısını doğru seçmek, hikayenizin ruhunu belirlemenizde büyük rol oynar. Herhangi bir bakış açısının, hikayenizin atmosferini ne kadar değiştirebileceğini görmek ise oldukça ilginç bir deneyim.